21 Kasım 2008 Cuma

Fatih'in Egitim ve Bilime Kazandırdıkları





Haçlıların yağmaladığı, insanlara zulmettiği Konstantin, Fatih’in merhametli ellerinde hayat buldu. Eğitim kurumları, hastaneler, kütüphaneler inşa edildi. Fatih’in saltanatı döneminde Osmanlı ülkesinde 500’den fazla mimari eser inşa edildi. Cami ile medrese, kitaplık, imarethane (aşevi), darüşşifa (hastane), hamam, kervansaray gibi birimleri kapsayan Fatih Külliyesi en başta gelen eseridir. “5 kişi yetiştirmek için gerekirse 500 kişi beslerim” diyen büyük Sultan, üniversite anlamında Osmanlı ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Seman’ı kurmuştur. Sahn-i Seman İstanbul’un yükseköğretim kurumudur.


Fatih Sultan Mehmed’in en önemli özelliği neydi? Onun misyonu, “Ölü bir imparatorluğu ve ölmüş bir şehri ihya etmeye çalıştı” şeklinde özetlenebilir. Zaten öyle yaptığı için de “Fatih” ünvanını aldı. Sadace çağ kapatıp çağ açmakla kalmadı, aynı zamanda her bakımdan insanlığa unutulmayacak dersler verdi. Savaş kazanan bir komutan gibi davranmadı. Bilakis yaraları sarmaya gelmiş bir baba gibi kucak açtı ezilmiş, savaş yorgunu bir şehrin insanlarına. Çökmüş bir şehrin elinden tuttu ve sadece maddi olarak imar etmekle kalmadı, kültürü, sanatı ve bilimiyle büyük bir hamle başlattı burada.
Haçlıların yağmaladığı, insanlara zulmettiği Konstantin, Fatih’in merhametli ellerinde hayat buldu. Eğitim kurumları, hastaneler, kütüphaneler inşa edildi. Fatih’in saltanatı döneminde Osmanlı ülkesinde 500’den fazla mimari eser inşa edildi. Cami ile medrese, kitaplık, imarethane (aşevi), darüşşifa (hastane), hamam, kervansaray gibi birimleri kapsayan Fatih Külliyesi en başta gelen eseridir. Fatih, bilime, tarihe ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Türkçe’den başka Arapça, Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan şahsi kütüphanesi vardı. “Avni” takma adıyla şiirler yazdığını biliyoruz. Fatih, nesir ustası Sinan Paşa ile şair Ahmed Paşa’yı vezirliğe kadar yükseltti. Ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Ali Kuşçu’yu İstanbul’a davet etti. Ali Kuşçu Osmanlı sınırlarına girerken, Fatih onu törenlerle karşılattı, kendisine hediyeler verdi.
Fatih Sultan Mehmed’in en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önemdir. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Seman’ı kurmuştur. Sahn-i Seman İstanbul’un yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreseler idiler. Sahn-ı Semân’ın eğitim müfredatı büyük oranda Ali Kuşçu tarafından hazırlandı.

Fatih’i, “Medrese Merkezi” Yaptı
İstanbul’da ilk medrese eğitimi, fetihten hemen sonraki günlerde cami haline getirilen Ayasofya’da başlamıştır. Molla Hüsrev’in başmüderrisliğe getirildiği bu kurumda, İstanbul’un ilk kadısı ve aynı zamanda Ayasofya’yı Cami olarak “tescil eden” Hızır Çelebi de ilk müderrisler arasındadır. Aynı dönemde molla Zeyrek de müderris olarak Zeyrek camisinde derslere başladı. Fatih medreselerinin yapımı bitince, Zeyrek’teki öğrenciler oraya taşınmış, Ayasofya’da ise öğretim devam etmiştir. Vakfiyesinde de belirtildiği üzere, Medaris-i Semaniye adı ile Fatih Camii’nin etrafında yapılmış olan bu yeni kuruluş, sekiz medrese ve her medresenin arkasında Tetimme adı verilen daha küçük sekiz medreseden oluşmaktadır. Ayrıca müderris ve öğrencilerin faydalanması için bir kitaplık, bir Darüşşifa ve bir de misafirhane bulunuyordu. Her medresede “akli” ve “nakli” bilimlerde birer müderris, Daruşşifa’da ise iki hekim, bir göz hekimi, bir cerrah ve bir de eczacı görevlendirilmişti.
Fatih döneminde üzerinde durulması gereken önemli bir kuruluş da akademi niteliğindeki Enderun Okulu’dur. Burası daha ziyade devlete bürokrat yetiştirirdi. Bu kurumda, askerlik, yöneticilik, güzel sanatlar bölümleri olduğu gibi, ayrıca bir de hastane bulunmakta idi. Tanzimat dönemine kadar devam eden Enderun’da Galata Sarayı, Eski Saray ve Edirne Sarayı gibi sarayların orta dereceli saray okullarını bitirenler kabul edilmekteydi. Fatih, medreseler yaparken amacını şöyle açıklıyordu: “5 kişi yetiştirmek için gerekirse 500 kişi beslerim.” Bu anlayışla Fatih, ismini alan semti, zamanın üniversitesi ayarındaki, “Medrese Merkezi” haline getirdi.

Kütüphaneler Kurdu
Osmanlıda en önemli kurumlardan biri de kütüphane idi. Kütüphane görevlileri, son derece zeki ve iyi eğitilmiş insanlardan oluşmaktaydı. Hatta kaybolan sayfaları yazıp eksiği tamamalayacak kadar kitapların muhtevasına hâkimdiler. Bilimle uğraşanlar buralardan istedikleri kadar kitabı ödünç alma imkânına sahiptiler. Fatih de aynı anlayışla çok sayıda kütüphaneler kurdu. 1930’lu yıllarda yaşanan bir olay, Fatih dönemi bilim zihniyetinin çağından ne kadar ileride olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Üniversitede kütüphanecilik bölümü açmak üzere dönemin maliye bakanından bütçe talep edilir. Bakanın cevabı aynen şöyle olur: “Kütüphanecilik için okul açmaya ne gerek var?” Aşağıda vereceğimiz örnek, Fatih’in olgun kişiliği ve bilim aşkı konusunda daha net bir resim ortaya koyacaktır: Sultan Fatih Edirne’ye giderken Molla Kırımi’ye sordu: “Molla, Kırım mamur bir yermiş, altıyüz âlimi varmış ki kitap telifi ile meşgul olurlarmış, doğru mu?” “Evet, Padişahım öyle,” demiş. “Lâkin ben sonlarına yetiştim. Bir hain vezir çıkıp ulemaya zulmettiğinden, şimdi ne onlardan, ne mamuriyetten eser kalmamış. Malumunuzdur ki, ilim ve sanat bir memleketi ihyaya sebeptir.” Sultan, Sadrazam Mahmud Paşa’yı çağırtmış ve Molla’nın sözlerini naklettikten sonra şöyle demiş: “Görüyor musun, bir vezir koca memleketi ne hâle sokmuş.” Sadrazam ise son derece anlamlı ve tarihe geçecek değerde bir cevap vermiş: “Efendimiz, suç vezirin değil, Kırım Hanı’nındır ki, öyle bir adamı vezir yapıp idareyi eline vermiştir.”

Kaynak : Arifan dergisi

0 yorum:

Yorum Gönder

Blog Arşivi