25 Kasım 2008 Salı

İslâm Hukukuna göre; Vade Farkı, Faiz İlişkisi





Satıcı, malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söyler; alıcı da bu fiyatlardan birisini tercih eder ve bunun üzerinden alış verişi kesinleştirirler. Bu şekilde yapılan satış sahihtir .Zira satıcının malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söylemesi icap değil, ancak hukuki niteliği itibari ile bir “icaba davet”tir yani tekliftir. Bu durumda karşı tarafın yani alıcının, teklifte ileri sürülen vadeyi ve o ölçüdeki fiyatı “kabul ettim” demesi, müşteri tarafından bir icaptır. Satıcıdan da kabulüne delalet eden bir kelimenin veya fiilin zuhur etmesi, akdin ikinci unsuru olan kabul olarak değerlendirilir.


Bizleri yoktan var edip, sayısız nimetler veren Rabbimize hamd olsun ve bizlere hak ile batılı, helal ile haramı ayırmak için gönderdiği Hz. Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem)e, âl ve ashabına selam olsun.
Bu ayki sayımızda mütedeyyin esnafı hayli huzursuz eden vade farkını ele alacağız.
Kimileri böyle bir uygulamanın faiz olacağı endişesi ile ya bu tür muamelelere girmekten kaçınmakta, ya da ticari zorunluluktan dolayı girse bile huzursuz olmaktadır. Vadeli satışta vade karşılığı alınan farkın İslam’ın haram kıldığı faizle ilişkisi öteden beri İslam Âlimlerinin gündemini meşgul etmiştir.
İslamiyet alış verişi helal, faizi ise haram kılmıştır.
İslamiyet’in izin verdiği şekilde bir malın başka bir mal ile mübadelesine (değiştirilmesine) alış veriş denir1. Faiz ise borç verilen bir parayı belli bir vade sonunda belirli bir fazlalıkla almanın veya herhangi bir borç ilişkisiyle ortaya çıkan ve zamanında ödenmeyen bir alacak için ek vade tanıyıp vade sonunda bu alacağı fazlasıyla geri almanın, genel adıdır2. Klasik fıkıh kitaplarımızın ifadesi doğrultusunda faiz; paranın vade sebebiyle para kazanmasıdır. Vadeli satış ise; malın peşin kıymetine göre vade sebebiyle daha fazla bir bedele satılmasıdır. Dolayısıyla faiz ile vade farkı arasında fark bulunduğu bir gerçektir. Bu meseleye daha geniş açıdan bakabilmek için İslam’a göre alış verişin şartlarına bir göz atalım.
İslam’a göre alış verişin altı tane rüknü vardır, bunlar; 1- Bâyi (satıcı) 2- Müşteri (alıcı) 3- Semen (alınan mal mukabilinde verilen para veya para makamına kâim olan nesne) 4- Mebî’ (satışa arz edilen mal, diğer bir tabirle semenin mukabilinde olan mal) 5- İcap 6- Kabul’dür 3. (Beşinci ve altıncı maddelerin tarifleri aşağıda anlatılacaktır) Alış verişin oluşabilmesi için nasıl bu rükünlere ihtiyaç varsa, bu rükünlerin her birerlerinin tahakkuku için de belli şartlar vardır. Ancak konumuzun, yani vade farkının helal veya haramlığı bu rükünlerden icap ve kabulle alakalı olduğundan diğer rükünlerin şartlarına bu sayımızda değinmeyeceğiz.
İcap ve kabul, karşılıklı rızanın göstergesi sayıldığından, özellikle Hanefi hukukçuları tarafından, genelde akdin yegâne rüknü olarak nitelendirilmiştir4. Hanefilere göre ilk açıklanan iradeye icap, buna cevap mahiyetinde ve ikinci olarak açıklanan iradeye ise kabul denir5. Yani, akdi oluşturan taraflardan iradesini ilk defa ifade eden kimseye icap eden, ifade ettiği söze de icap denir. Gerek bu kimse malı satan bayî olsun, gerekse malı satın alan müşteri olsun. İcap edenin iradesini aynen kabul eden kimsenin ifadesine de kabul denir. Gerek bu kimse malı satan bayî olsun gerekse malı satın alan müşteri olsun.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, kabulün icaba muhalif olmamasıdır. Mesela kişi “Bu malı 10 liraya sattım” dese bu bir icaptır, karşı tarafın “Bu malı 10 liraya satın aldım” veya bu manaya gelen başka bir ifade kullanması da kabuldür. Ancak, “10 liraya sattım” diyene mukabil “9 liraya aldım” dese veya “10 liraya peşin sattım” diyene, “10 liraya bir ay vadeli aldım” dese, bu söz kabul olarak değerlendirilmez bilakis yeni bir icap olur ki, akdin oluşabilmesi karşı tarafın bu yeni icabı külli olarak (yapıldığı şekilde) kabul etmesine bağlıdır. Görüldüğü gibi akdin oluşması kabulün icapla buluşmasıyladır. Bu da gösteriyor ki icap ve kabulden önceki sözlerin akde hiçbir tesiri yoktur.
İslam hukukuna göre malın peşin satışı caiz olduğu gibi, vadeli satışı da caizdir6, lâkin şunu da ifade etmek gerekir ki, herhangi bir kayıt getirilmeden yapılan satışta asıl olan peşin olmasıdır. Vadeli satışın İslam’a göre caiz olabilmesi için, tayin edilen vadenin malum olması gerekir. Zira vade zamanının meçhul olması yani belirtilmemesi akdi fasit eder (bozar), bu da Hanefi mezhebine göre faiz sayılır7. Günümüzdeki vadeli satışları İslami açıdan değerlendirmemiz, bu satışın oluşumunu bilmemize bağlıdır.
Günümüzdeki vadeli satışların oluşumunu iki kısma ayırabiliriz:
1. Kısım: Bayî’nin yani satıcının “Bu malın peşin fiyatı 10 lira, bir ay vadeli fiyatı ise 12 lira” demesi, alıcının da bunlardan birisini yani peşin olan 10 lirayla, bir ay vadeli olan 12 lirayı tayin etmeden “tamam aldım” demesidir. Bu şekilde yapılan alış veriş elbette caiz değildir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi kabulün icaba muhalif olmaması lazımdır. Misalimizde icap yoktur ki karşı tarafın sözünü kabul olarak değerlendirelim. Zira Bayî’nin yani satıcının “Bu malın peşin fiyatı 10 lira, bir ay vadeli fiyatı ise 12 lira” demesi, icap değildir. Bilakis hukuki niteliği itibari ile bir icaba davettir, başka bir tabirle tekliftir. Dolayısıyla alıcının da bunlardan birisini yani peşin olan 10 lirayla, bir ay vadeli olan 12 lirayı tayin etmeden “tamam aldım” demesi kabul olarak değerlendirilemez, bilakis yeni bir icap olur.
Ancak bu icapta da akit açısından bir problem oluşmuştur ki, bu da, satın alınan malın bedelinin meçhul olmasıdır. Oysa bir satış sahih olması için fiyatın nizaya yani tartışmaya götürmeyecek şekilde belirtilmesi gerekir. Ayrıca Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bir satış içerisinde iki satış bulunmasını yasaklamış olması, bu şekilde yapılan alış verişin caiz olmadığının göstergesidir. Tekrar belirtelim ki, bu hüküm, yani bu akdin caiz olmaması, tarafların fiyatlardan birisi üzerinde anlaşmadan ayrılmaları halindedir.
2. Kısım: Satıcı, malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söyler; alıcı da bu fiyatlardan birisini tercih eder ve bunun üzerinden alış verişi kesinleştirirler. Bu şekilde yapılan satış sahihtir ve dinî bir mahzuru yoktur. Zira satıcının malın peşin fiyatını ve belirli vadelere göre vade fiyatını söylemesi birinci kısımda da olduğu gibi icap değil, ancak hukuki niteliği itibari ile bir “icaba davet”tir yani tekliftir. Bu durumda karşı tarafın yani alıcının, teklifte ileri sürülen vadeyi ve o ölçüdeki fiyatı “kabul ettim” demesi, müşteri tarafından bir icaptır. Bayîden de kabulüne delalet eden bir kelimenin veya fiilin zuhur etmesi akdin ikinci unsuru olan kabul olarak değerlendirilir. Böylece kabul ile icap birbirlerine muhalif olmadan bir araya gelmiş olur ki, bu da akdin oluşumu demektir. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, akdin oluşması kabulün icapla buluşmasıyladır. İcap ve kabulden önceki sözlerin, akde hiçbir tesiri yoktur. Konunun anlaşılabilmesi için şöyle bir misal verebiliriz.
Uzun pazarlık neticesinde yapılan alışverişin hükmü nedir? Pazarlık olan alış verişlerde, tarafların bir fiyat üzerinde anlaşmaları vaki olmadan önce, mal için bir çok fiyat konuşulabilir. Mesela; bayî’nin (satıcının) “Bu malı 10 liraya satıyorum” demesi, müşterinin (alıcının) “5 liraya alırım” demesi, bunun ardından Bayî’nin “9 liraya olur” diye mukabelede bulunması, sonra müşterinin “6 liraya alırım” demesi ve sonunda 7,5 liraya anlaşıp akit yapmaları gibi alış verişlerde birçok fiyat konuşulmuştur. Ama bu şekilde yapılan alış verişin caizliliğinde herhangi bir ihtilaf söz konusu bile değildir. Zira bu durumda kabul ile icap, aralarında herhangi bir farklılık olmaksızın buluşmuşturlar. Vadeli satışlarda konuşulan farklı bedelleri de bu şekilde değerlendirebiliriz. Zira bu farklı bedeller kabulün icapla buluşmasından önce konuşuldukları için, tıpkı pazarlık esnasında konuşulan bedeller gibidirler.
Meselemizi bu şekilde düşündüğümüzde, günümüzdeki vadeli satışların yukarıda beyan ettiğimiz ikinci kısma dahil olduğu ve bunları faiz olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı gözlenecektir. Çünkü kâr meşrudur ama, her zaman aynı olmasını gerektiren bir dinî zorunluluk yoktur. Bugün % 10, yarın % 25 kârla satmakta sakınca olmadığı gibi, peşin satılması halinde % 10, vadeli satılması halinde % 30 veya başka bir oranda kâr konulmasında da bir mahzur yoktur. Velev ki bu oranlar faiz müessesesi olan bankaların oranlarıyla eşit olsun. Zira kişi kâr oranını piyasaya göre tayin edebildiği gibi, belli müesseselere göre de tayin edebilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus; Akdin, tespit edilen peşin veya vadeli fiyatlardan biri üzerinde anlaşma sağlanarak yapılmasıdır. Ancak, fiyatın baştan tespit edilmemesi veya ödemenin gecikmesi halinde, her ay için yüzdelik oranında mesela % 2 gibi bir fark almak suretiyle yapılan satışların sahih olmayacağı, yukarıdaki misallerimizden anlaşılmıştır. Zira bu gibi akitlerde alıcı ile satıcı tek bir fiyat üzerinde anlaşmış olmamaktadır. Hadisi şeriflerde belirtilen faiz, böylesi akitlerde açıkça kendisini göstermektedir.


DİPNOTLAR:
1- Reddü’l-Muhtar Dürrü’l-Muhtar’la beraber c:7 s:9-10-11 * El-Bahru’r-Râik c:5 s:277 * El-Mevsuâtü’l-Fıkhiyyetü’l-Kuveytî c:9 s:1
2- El-Mevsuâtü’l-Fıkhiyyetü’l-Kuveytî c:22 s:50 * İslam ve toplum İSAM c:2 s:411
3- Bedâiü’s-Sanaî c:6 s:527..
4- El-İhtiyar c:2 s:4
5- Tebyinü’l-Hakaik c:4 s:276-277* El-Fıkhu’l-İslamiyyetü ve Edilletühu c:5 s:3309 6- Fethu Babi’l-İnaye c:2 s:302 7- Mecme’u’l-Enhur c:28 * Reddü’l-Muhtar c:7 s:39-50

0 yorum:

Yorum Gönder

Blog Arşivi